10946,78%-1,03
42,08% 0,09
48,42% -0,11
5392,75% -0,52
8838,96% -0,95
Biz artık bir medeniyet değiliz;
doğaya karşı açılmış bir savaşın son askerleriyiz.
Kimi toprağın altında madeni arıyor, kimi gökyüzünde yeni gezegen…
Ama kimse artık insanı aramıyor.
Yüzyıllardır “ilerleme” dedikleri şey,
aslında yavaş çekimde bir intiharmış.
Dağların kalbine madenler açtık,
ormanların göğsüne yollar sapladık,
kömür santralleriyle toprağın ciğerini yaktık.
Barajlar kurduk, ama o barajlarla birlikte
yaban hayatının nefesini de tuttuk.
Ceylan suya inemez oldu,
kuşlar göç yolunu şaşırdı,
arılar çiçeksiz kaldı, toprağın dili kurudu.
Tarlaları betonla, denizleri atıkla, vicdanı parayla doldurduk.
Her şeyin bir fiyatı oldu, anlamınsa hiçbir alıcısı kalmadı.
Dünya dönüyor, ama insanlık ekseninden kayıyor.
Ne kadar büyürsek, o kadar küçülüyoruz.
Devletler plan yapıyor,
ama kimse ruhun haritasını çizmiyor.
Belki şu anda .
Ne gökten ateş yağacak, ne denizler taşacak.
Kıyamet, market poşetinde başlayacak;
tükettiğimizin ağırlığıyla değil,
tükenişimizin sessizliğiyle bitecek.
Ağaçları kesiyoruz, sonra gölgemiz yok diye ağlıyoruz.
Toprağı kurutuyoruz, sonra ekmeğin fiyatına öfkeleniyoruz.
Rüzgâr yönünü değiştiriyor, biz hâlâ susuyoruz.
Bir baba çocuğuna miras olarak toprak değil, toz bırakıyor artık.
Bir anne göğe bakarken dua etmiyor, hava tahmini izliyor.
Biz gelecek kuşağın değil, kendi konforumuzun ebeveyniyiz.
Siyaset, kalkınma masası kurup
ormanların üzerine imar planı koyuyor.
Rantın adı “yatırım”, yıkımın adı “ilerleme” oluyor.
Her yol bir ağacın üzerinden geçiyor,
her bina bir canlıyı yerinden ediyor.
Bir millet, kendi ormanını kesip
kendi gölgesini satabilir mi?
Şehirler büyüyor ama gökyüzü daralıyor;
insan, kendi yaptığı duvarın içinde nefes arıyor.
Cam binalar ışık saçıyor ama kalpler kararıyor.
Av artık bir spor değil, bir cinayetin sessiz adı.
Her tetiğin ucunda bir ekosistem eksiliyor.
Türkiye’de acilen en az üç yıllık bir av yasağı uygulanmalı.
Tabiat, dinlenmeye; canlılar, nefes almaya muhtaç.
Bir ülke, yaban hayatını koruyamıyorsa
geleceğini de koruyamaz.
Bilim uyarıyor, siyaset görmezden geliyor.
Irmaklar çekiliyor, toprak yoruluyor,
şehirler genişliyor ama vicdan daralıyor.
Artık kalabalıklar var,
ama insan yok.
Kulağımızda teknoloji uğultusu,
kalbimizde sessizlik yankılanıyor.
Yaradan dilerse affeder,
ama insan da yaptığının hesabını vermek zorundadır.
Çünkü Yaradan’ın dili, rüzgârda, yağmurda, toprağın sabrında gizliydi.
Biz o dili unuttuk.
Tapınaklar büyüdü, vicdan küçüldü.
Dua eden dudak çoğaldı, ama dua eden kalp azaldı.
Gökyüzüne değil, rakamlara bakıyoruz artık;
cenneti ararken, dünyayı kaybettik.
Artık yasa değil,
vicdan gerekiyor.
Bir ülkenin büyüklüğü ürettiğiyle değil,
zarar vermemeyi öğrenmesiyle ölçülmeli.
Bir bakan bir ağacın gölgesini hesaplayabilmeli.
Bir mühendis bir derenin suskunluğunu anlayabilmeli.
Bir şehir planı, insana nefes bırakabilmeli.
Bir siyasetçi, ağacı değil koltuğunu feda etmeyi öğrenmeli.
Yasalar konuşmalı artık;
ormanı koruyan cezalar, doğayı kirletene sınırlar konmalı.
Çünkü özgürlük, başkasının yaşam hakkını gasp etmek değildir.
Sanayici de siyasetçi de bilsin:
doğayı hoyratça kullananın elini değil, izini bile tarih affetmeyecek.
Bir ağaç dikmek, bir suyu serbest bırakmak,
bir canlıyı öldürmemek kadar basit bir umut.
Bir gün yağmurlar yağmayacak.
Ne baraj dolacak, ne toprak uyanacak.
Ve biz o gün anlayacağız:
İklim değil, vicdan değişseydi kurtulurduk.
O gün hesap sorulmayacak, sadece sessizlik kalacak.
Çünkü yeryüzü artık konuşmayacak,
sadece bizi affetmeyecek.
Çetin Ay
BWA Başkanı